
Architecton (Viktor Kossakovsky)
Berlinale’de de yarışan Victor Kossakovsky’nin deneysel belgeseli “Architecton” temel soruları gündeme getiriyor: Biçim ve madde arasındaki ilişki nedir? İnsanoğlu mimarlık aracılığıyla maddeye nasıl biçim verir? Geçmişte binalar binlerce yıl dayanacak şekilde inşa edilirken, modern binalar neden sadece sınırlı bir ömre sahip gibi görünüyor? Ve güzel bir mimarinin nasıl yaratılabileceğini bilmemize rağmen bugün neden bu kadar çok çirkin mimari örneği görüyoruz?
Bu olağanüstü film, bizi taş ve betonun tarihinde bir yolculuğa çıkarırken bu soruları şiirsel bir şekilde araştırıyor. Harabeye dönmüş antik kentler ile savaş ve depremlerin yıkıma uğrattığı bölgeler çarpıcı hava çekimleriyle gösteriliyor. Ağır çekim görüntüler, Evgueni Galperine’nin dramatik müziği eşliğinde taş ocakları ve beton fabrikalarındaki malzemelerin kökenini ortaya koyuyor.
Filmin ana kahramanlarından biri, bahçesinde taştan bir yaşam çemberi inşa etmek isteyen İtalyan mimar Michele De Lucchi’dir. Bu, bahçede taştan bir çemberin yavaş ve özenli inşası ile 2023’te Ukrayna’daki savaş ve Türkiye’deki deprem görüntüleriyle yakalanan tüm şehirlerin ani yıkımı arasında büyüleyici bir karşıtlığı gözler önüne seriyor.

L’Empire (Bruno Dumont)
Bruno Dumont’un yeni filmi “L’Empire” izleyicisini ikiye ayıracak gibi görünüyor. Bu bilim kurgu filminde Dumont, eserlerinde sıklıkla yaptığı gibi bizi Fransa’nın kırsal bölgelerine götürüyor. Ancak, dışarıdan normal insanlar gibi görünen ve günlük hayatlarını sürdüren dört kahraman, aslında Dünya üzerinde iki farklı krallık için savaşan uzaylılardır. “Birler” olarak adlandırılanlar iyiliği temsil ederken, “Sıfırlar” kötülüğü temsil etmektedir. Her iki krallık da insanları kendi taraflarına çekmeye çalışıyor ve bu krallıkların temsilcileri (ikişer kahraman) bir Fransız köyünde ışın kılıçlarıyla düello yapıyor.
Köyün gerçekçi tasvirine ek olarak, uzaydaki iyilik ve kötülük diyarları dini ve fütüristik mimarinin absürt bir karışımından oluşuyor. Tüm olay örgüsü monotonluk ve tekrarlarla karakterize edilirken, her iki taraf da sürekli olarak güçlerini artırmaya çalışıyor ve hikaye asla daha derin hale gelmiyor. İyi ve kötü arasındaki çatışmayı Dünya’daki gelişmeler için felsefi bir metafor olarak görmek isteyen anlayışlı bir yorum bile filmin yüzeyselliğinin sınırlarına takılıyor.
“Twin Peaks: The Return”e, uzaylıların tersten çalınan bozuk sesleri ya da havada süzülen hologram figürleri gibi açık göndermeler var. Ancak “L’Empire” bundan hiçbir şey kazanmıyor ve bu yüzden film sadece “Twin Peaks” ya da “Star Trek” gibi uzay destanlarının bir parodisi olarak görülebilir; Dumont, hayranları için hiçbir anlamı olmayan tuhaf, absürt dünyasını sahneliyor.

Langue étrangère (Claire Burger)
Doğu Almanya ve Fransa’daki siyasi durumu -AfD’nin (Aşırı sağcı parti) yükselişi, iklim protestoları, emeklilik yaşının yükseltilmesine karşı protestolar ve Antifa- iki kız hakkında bir ergenliğe giriş hikayesiyle nasıl birleştirirsiniz? Claire Burger bu soruyu kendisine sormuş gibi görünüyor. Film, mektup arkadaşı olan ve birbirlerinin dillerini (Fransızca ve Almanca) öğrenen Leipzig’li Lena ve Strasbourg’lu Fanny adlı iki kız öğrencinin hikâyesini anlatıyor. Olay örgüsü Fanny’nin bir öğrenci değişim programına katılmak üzere Almanya’ya gelmesiyle başlar ve filmin ikinci yarısında Lena Fransa’yı ziyaret eder. Birbirlerini sadece mektup arkadaşı olarak tanımalarına ve ilk kez yüz yüze görüşmelerine rağmen, ailevi sorunlarını birbirlerine açtıkları derin bir dostluk yavaş yavaş gelişir. Ancak onları birbirlerine bağlayan en önemli şey siyaset ve aktivizme duydukları ilgidir. Lena, AfD’ye oy veren ırkçı büyükbabasından, Fanny ise silahlı Antifa’nın bir parçası olduğu iddia edilen kız kardeşi Justine’den bahsediyor. Yönetmen bu iki kız arasındaki yavaş yakınlaşmayı otantik bir şekilde yansıtmayı başarıyor. Bununla birlikte, siyasi konularla ilgili diyaloglar her zaman tamamen doğal görünmüyor ve bu siyasi görüşler, karakterlerin ağzına oturmuyor, böylece film içerisinde bu sözleri söyletenin daha çok yönetmen olduğu izlenimine kapılıyorsunuz.
Matthias Kyska

Yorum bırakın